20 Mart 2016 Pazar

Alex Kafayı Vurduğunda



2010-2011 sezonu Galatasaray'ın yeni stadında ilk derbi oynanacak. Fenerbahçe için şampiyonluk yarışında kritik bir viraj; Galatasaray için ligin son maçı yani bu sezonki tabloya benziyor. Normalden geç başlayan ve yanlış hatırlamıyorsam cuma günü oynanan bir derbi... Yine yanlış hatırlamıyorsam o hafta sonu Vakıfbank'a Final-Four'da kaybetmiştik.

Her zamanki kahveye gittim,önler dolu olduğundan arkalarda bir yere oturdum. Maç başladı, iyi oynamıyoruz derken Santos'un kendini halı sahada zannetmesi üzerine golü yedik. Devre oldu, o sezonun ikinci yarısında her maçta olduğu gibi Arda'yı aradım. Santos'a bolca küfrettim. Maçın ikinci yarısı başladı. Yaklaşık olarak 60.dakikaya kadar izledim. Sanırım  Niang bir pozisyonda yerde kalmıştı ve oyun durmuştu. Ben de o sırada kahveden çıktım. Totem falan değil sadece maçın geri kalanını izlemek istemedim ve çıktım. Kulaklığı telefona takıp radyoyu açtım. Eller cepte sakin sakin yürüyorum, yağmur çiselemeye başladı. Sopalı hastanesinden aşağı doğru inerken Semih golü attı. Tepki vermedim, aynı sakinlikle yürümeye devam ettim. Yoldan karşıya geçerken Galatasaray gol attı, spikerden gelen "gol" sesinin hemen ardından gelen "ama ofsayt bayrağı kalkıyor" sözüyle rahatladım. Bu olay o maçta iki kere tekrar etti. Yağmur çiseleme aşamasını geçmiş, sağanak yağışa dönüşmüştü. Dükkanların çoğu kapanmıştı. Sokaktaki tek tük insanlar da ellerinde şemsiye koşuşturuyordu. O yağmurda sanki güneşli bir havada deniz kenarında dolaşıyormuş gibi eller cepte yavaş yavaş yürümeye devam ettim. Az sayıda açık olan dükkanlardaki insanların bana bakışlarını hatırlıyorum. Muhtemelen "Ne yapıyor bu salak?" diye düşünmüşlerdir. Kaymakamlığın karşısında, okulun yan tarafında, otobüs durağının önünden geçerken Alex kafayı vurdu. Koşup, zıplayıp "gooooooool" sesiyle sokağı çınlatırken kulaklık yerinden çıktı. Birden aklıma o soru geldi. Ya spiker devamında "ama ofsayt bayrağı kalkıyor" demişse? Kulaklığı büyük bir tedirginlikte takmaya çalışırken evlerden yükselen "Fenerbahçe" sesleri içimi rahatlattı. Maçı dinlemeye ve yürümeye devam ettim. Eve doğru ilerlerken trafik ışıklarında bizim arabayı gördüm,babam beni almaya geliyormuş. Telefon edemem çünkü maçı dinlemem lazım,el kol hareketleri yapıyorum farketsin diye ama farketmiyor. Yanına gidip cama tıklatmayı düşünsem de yeşil ışık benden önce davranıyor. Neyse deyip yola devam ediyorum, maç hala devam ediyor, yağmur da... Tek farklı maçlarda son dakikalar hep zor geçer. Yine öyle oluyor ama korktuğum başımıza gelmiyor,kazanıyoruz. O gün iç çamaşırlarım bile sırılsıklam olmuştu. Maç bittikten sonra dakikalarca kendi kendime "bitti,koyduk" diye sayıklamıştım. O sezona dair anlatmaya değer birçok hikayem var. O sezon sadece o gece değil, sezonun son gecesi de mutlu olmuştum. O maç cuma günü oynandığı için 18 Mart'ta oynanmıştı. Derbilerin çoğu gibi pazar günü oynansa bu maçla tarihi aynı olurdu. O sezonun son günü 22 Mayıs günüydü bu sezonun da öyle umarım aynı mutlulukları yaşarız.

Kadıköy'deki Fenerbahçe-Galatasaray maçı takımların durumlarından bağımsız olarak Dünya'nın en önemli maçıdır. İki takım arasında başka statlarda oynanan maç da Dünya'nın en önemli ikinci maçıdır. Bu maçlar gerçek birer derbidir. Maçlardan önce ve sonra kimsenin puanla işi olmaz önemli olan tek şey o maçı kazanmaktır. Galatasaraylılar ne olarak görüyor bilemem ama bizim için bu maçlar hesap sorma maçıdır.

Ülkemizde hayatın sadece çubuklu ile parçalının ezeli rekabetinde yeni bir sayfa açıldığında durması dileğiyle...

Hiç yorum yok :